DOLAR
32,3505
EURO
34,7964
ALTIN
2.395,41
BIST
10.208,65
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
16°C
Ankara
16°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
17°C
Cumartesi Az Bulutlu
14°C
Pazar Açık
16°C
Pazartesi Açık
19°C

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’dan sosyal konut açıklaması

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, sosyal konutta arz arttırılmadan sadece kredi imkanının sağlanması halinde konut piyasasında fiyatların yükseltileceğine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’dan sosyal konut açıklaması
27.11.2023 21:00
0
A+
A-

Anadolu Yayıncılar Derneği’nin konuğu olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz soruları yanıtladı.

İhracatçılara sağlanan desteklerle ilgili bir soru üzerine Yılmaz, ihracatçıların daha düşük maliyetle kredi kullanımı konusunda çabaların devam ettiğini belirterek, “İhracatı elimizdeki imkanları azami ölçüde zorlayarak desteklemeye devam edeceğiz. Bunun bir yansıması da Meclise gönderdiğimiz kanun. Önemli bir vergiden fedakarlık yaparak KOBİ’leri, ihracatçı KOBİ’leri destekleyici bir adım atmış oluyoruz. Merkez Bankamız da faiz oranlarını azaltarak bunu yapıyor.” dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, yarın toplanacak Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısının gündeminin sorulmasına karşılık, toplantıda ihracat konularını ele alacaklarını, yapılması gereken, atılması gereken yeni adımları değerlendireceklerini bildirdi.

YENİ ASGARİ ÜCRET

Cevdet Yılmaz, 2024’te uygulanacak asgari ücret belirleme çalışmalarına ilişkin soruları da yanıtladı.

Yılmaz, bu yıl asgari ücret artışının enflasyonun üstünde gerçekleştiğini, reel olarak asgari ücreti koruyucu çok ciddi tedbirler alındığını aktardı.

Yapılan artışlara ek olarak, geçen yıl tarihi bir adım attıklarını ve asgari ücrete kadar tüm ücretlerde vergi muafiyeti getirdiklerini anlatan Yılmaz, yeni asgari ücret için müzakere sürecinin üçlü şekilde yürütüldüğünü bildirdi. Cevdet Yılmaz, şunları kaydetti:

“Yani sadece kamunun bu konuda perspektifini paylaşması yeterli değil elbette. İşin kamu, işçi ve işveren tarafı var. Sosyal diyalog dediğimiz bir mekanizmayla bütün şartlar belirleniyor. Sosyal diyalog mekanizmaları çalışmadan önce yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Görüşmeler başlayacak, aralık ayı içinde sosyal diyalog mekanizması çalışacak. Orada elbette işçilerimizin refah beklentileri, işletmelerimizin de rekabet gücünü devam ettirme, istihdamı devam ettirme gibi beklentileri olacaktır. Kamu kesimi de bu dengeyi gözetecektir diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu üçlü mekanizmanın, diyalog mekanizmasının işleyişini gördükten sonra yorum yapmak daha doğru olur.”

Cevdet Yılmaz, enflasyonla mücadelenin toplumsal fedakarlık da gerektirdiğini belirterek, “Kısa vadede belki bazı zorluklar yaşayacağız ama orta-uzun vadede daha sağlıklı bir şekilde refahımızı arttırmış olacağız. İşin özü bu.” dedi.

Amaçlarının, kalıcı refahı sağlamak, buna dönük adımları atmak, güçlendirmek olduğunu anlatan Yılmaz, “Bu da herkese bir sorumluluk yüklüyor aslında. Siyasetçiler olarak bizlere de yüklüyor.” şeklinde konuştu.

Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili düzenlemenin ardından 2 milyon kişinin emekli olduğunu, daha gelecek 3 milyon kişi bulunduğunu söyleyen Yılmaz, “Böyle bir yükle de karşı karşıyayız. Bunun da ilerisi için yansımaları var. Bu hakikaten sosyal güvenlik sistemimiz üzerinde çok önemli bir baskı unsuru oluşturdu. Bu durumu bütçemizin imkanları dahilinde elimizden geldiğince yönetmek durumundayız.” diye konuştu.

Bütçe imkanlarını sonuna kadar zorlayarak, bütün kesimleri destekleyici bir yaklaşım içinde olacaklarını söyleyen Yılmaz, “Bunu yaparken Türkiye’nin, şu an büyük bir deprem yüküyle karşı karşıya olduğunu bir taraftan da enflasyonu düşürmek sorumluluğuyla karşı karşıya olduğunu unutmamamız gerekiyor.” dedi.

“SOSYAL KONUT, HER ZAMAN GÜNDEMİMİZDE”

Sorular üzerine depremle ilgili çalışmalara da değinen Cevdet Yılmaz, kamuoyunda, deprem bölgesine acil müdahaleler bitince sanki “deprem bitti” gibi bir algının oluştuğunu aktardı. Deprem gerçeğinin sürekli gündemde tutulması gerektiğine işaret eden Yılmaz, şöyle konuştu:

“Asıl mali yükü şimdi yükleniyoruz. Yüz binlerce konut yeniden inşa ediliyor. Tahrip olmuş altyapılar yeniden yapılıyor. Bir taraftan da bölgedeki ekonomik sosyal hayat canlandırılmaya çalışılıyor. Sadece bu sene 762 milyar, gelecek sene 1 trilyon 28 milyar gibi deprem bölgesine harcama olarak rakamlardan bahsediyoruz. Orta vadede de 3 trilyonun üzerinde bir kaynağı deprem için kullanmış olacağız. Bir taraftan da yapılan diğer ücret artışları fedakarlık derken bunu kastediyorum. Öncelikle afetlerin yaralarını sarmamız gerekiyor.”

Sosyal konut projeleriyle ilgili yapılanları anlatan Cevdet Yılmaz, sosyal konutta arz arttırılmadan sadece kredi imkanının sağlanması halinde konut piyasasında fiyatların yükseltileceğini vurguladı. Yılmaz, “Hem arzı arttırıp hem düşük faizli kredi verdiğinizde o zaman anlamlı olur. İkisini bir arada düşünmemiz lazım. Aksi takdirde sadece avantajlı kredi veriyoruz dediğimizde konut fiyatları artacak, vatandaş yine sıkıntı yaşamış olacak. Dolayısıyla öyle bir yöntem düşünmüyoruz.” dedi.

Arz ve talep dengesi içinde ikisini aynı anda geliştirici bir formülasyon içinde bu konuları konuşmaya devam edeceklerini söyleyen Yılmaz, “Sosyal konut, her zaman gündemimizde, hiçbir zaman ihmal edeceğimiz bir konu değil. Enflasyonu düşürmek için de sosyal refah için de toplam tasarruflarımızı arttırmak için de konut meselesi gıda meselesiyle birlikte en kritik alanlardan.” değerlendirmesini yaptı.

“20 YILLIK SÜREÇTE HER DÖNEMDE KARA PARAYLA MÜCADELE EDİLİYOR”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, suç örgütlerine yönelik operasyonlara ilişkin sorulara karşılık da 20 yıllık süreçte, her dönemde, çetelerle, mafyayla, kara parayla mücadele ettiklerini, hiçbir dönemde bu önceliklerinin değişmediğini, bu konularda her dönem aynı mücadeleyi yürüttüklerini bildirdi.

Türkiye’nin, Ekim 2021’de “gri liste” olarak da bilinen “artırılmış izlemeye tabi ülkeler” listesine dahil edilmesine değinen Cevdet Yılmaz, şöyle konuştu:

“Maalesef Türkiye hak etmediği birtakım hadiselerle de karşılaşıyor. Belli ülkeler kendi çıkarları söz konusu olduğunda her türlü enstrümanı kullanabiliyorlar ve ne bir hukuk ne ahlak ne başka bir ölçü dinlemeden birtakım işler yapabiliyorlar. Türkiye bu anlamda ekonomik olarak da finansal olarak da haksızlıklara uğramış bir ülke. Eninde sonunda dünyadaki yatırımcı gerçeklere bakacaktır, algılarla değil, rakamlarla, gerçeklerle hareket edecektir ve Türkiye’de bir kârlı ortam gören herkes Türkiye’yi tercih edecektir. Bu anlamda gri listeden çıkma konusunda bir tek düzenleme eksiğimiz var, o da kripto paralar konusunda. Onunla ilgili de zaten belli çalışmalar yapılıyor, o konularda da belli adımlar atılacak. Türkiye haksız bir şekilde bu listelerde ve en kısa sürede buralardan çıkmasını bekliyoruz.”

BÜYÜME
 
Büyüme de bu yıl ne durumdayız diye baktığınızda ilk yarıda yüzde 3,9 büyümüşüz. İlk altı ayda büyümemiz 3,9 olmuş. Orta Vadeli Programda yılsonu hedefimiz 4,4. Bu yılsonu için hedefimiz. Gelecek yıl yüzde 4. Bir miktar bu enflasyonla mücadele çerçevesinde bir şey var. Ama dünyada da baktığınız zaman yüzde 3 civarında bu dönemde büyüme hızları. Gelişmekte olan ülkelerde yüzde 4 civarında, gelişmiş ülkelerde yüzde 1,5 civarında bir ortalama büyüme var. Avrupa’ya bakıyorsunuz yüzde 0’lar  civarında. İşte çok önemli ticaret partnerimiz olan Almanya’da eksilerde. Dolayısıyla böyle bir ortamda yine önemli bir büyüme performansı sergilemeyi planlıyoruz.
 
ENFLASYON İLK ÖNCELİĞİMİZ

Bu arada enflasyonu tabii birinci önceliğimiz. Bu anlamda belli politikalarımız güncellendi biliyorsunuz. Bir taraftan  Merkez Bankamızın yeni politikaları var. Bir taraftan mali politikalarımızla, maliye politikalarımızla, para politikalarımızı bir bütünlük içinde sürdürüyoruz.
 
ORTA VADELİ PROGRAM

Diğer taraftan da yapısal reformlar dediğimiz bir gündemimiz var. Bu üç saç ayağı…  Bu saç ayağı üzerine oturttuğumuz bir makro çerçevemiz var. Orta ve Vadeli Programımızın da özünü bu oluşturuyor. Ben hep özetlemek için şunu söylüyorum. Orta Vadeli Programda dört amacımız var. Üç tane de temel politika aracımız var. Amaçlarımız şu, birincisi afet yaşadık. Büyük bir afet. Bunun çok büyük bir yükü var. Özellikle bu yıl ve gelecek yıl. 2025’ten itibaren bu yük hafifliyor. Birinci amacımız depremin yaralarını sarmak ve buna ilave olarak yeni afetler oluşması ihtimalini dikkate alarak riskleri azaltmak.
 
Yani şehirlerimizin kentsel dönüşüm başta olmak üzere bünyemizi güçlendirmek. İkinci amacımız enflasyonu düşürmek, orta vadede tek haneli rakamları, üçüncü amacımız bunu yaparken büyümeyi istihdam edip devam ettirmek. Dördüncü amacımız da tüm bunları insan için yaptığımızı, milletimiz için yaptığımızı unutmadan sosyal politikalarımızı sosyal refahı kalıcı bir şekilde arttırıcı politikalarımızı sürdürmek.
Bu dört amaca yönelik olarak da üç aracımız var. Para politikaları, maliye politikaları ve yapısal reformlar. Bunları da bir bütünlük içinde hem dokümanlarda belli bir bütünlük sağlayarak hem de ekonomi koordinasyon kurulu başta olmak üzere çeşitli mekanizmalarla bu eş bütünlüğü sağlayarak sürdürüyoruz. Ekonomi koordinasyon kurulumuz da bu anlamda önemli bir işler görüyor.
 
ENFLASYON

Bu çerçevede enflasyonla mücadelemiz  devam ediyor. Şöyle diyebilirim bu mücadeleyle son aylarda ve sonuçlar almaya başladık aylık bazda. Yaz döneminde biliyorsunuz normalde yaz döneminde daha düşük olur. Enflasyon sonbaharda, kışa doğru biraz daha yükselir. Mevsimsel olarak baktığınız zaman. Ama bu sene yaz döneminde malum yüksek bir enflasyon oranı yaşadık. Geldiğimiz noktada sonbahar döneminde olduğumuz halde aylık bazda önemli bir düşüş gerçekleşti. Yaza göre diyorum düşüşü. Yaz aylarındaki aylık artışlara göre, aylık bazda düşüşler başladı. Bu olumlu bir sinyal. Ancak bunun yıllık baza yansıması gelecek yılın ortalarını bulacak. Dezenflasyon dediğimiz süreç gelecek yılın ortalarından itibaren belirgin bir şekilde ortaya çıkmış olacak. Niye önümüzdeki dönemler çok net göremeyeceğiz? Çünkü baz etkisi dediğimiz bir şey var. Yazın yaşadığımız o yüksek enflasyonlar baza girmiş vaziyette. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde aylık bazda daha düşük bir rakamla gitsek de yıllık bazda baz etkisinden dolayı yüksek görünen bir enflasyonumuz olacak.
 
2024 ortalarından itibaren ise bazdan çıkmış olacak o yüksek artışlar ve hızlı bir şekilde bir  enflasyondaki düşüşü görmüş olacağız. 2024’te biz im OVP’deki tahminimiz yüzde 33’tü. Merkez Bankamızla da istişare içinde doğrusu yapmıştık bunu. Ama sonraki gelişmeleri hep birlikte gördük. Jeopolitik bir takım gelişmeler, başka bir takım gelişmeler… Merkez Bankası 33’ten 36’ya revize etti rakamı. Çok büyük bir revizyon olmadı ama yine de belli bir fark oluştu. Yalnız orada da bir bant tarif etti Merkez Bankamız. 6 puan üstünde altında gelebilir şeklinde. Dolayısıyla 32 ile 42  arasında bir bant tarif etti. 33 rakamı hala o bandın içinde bir rakam. Ama bir miktar yukarı yönlü riskleri olduğunu görüyoruz. Belki ilave çabayla 33 bence sağlanamayacak bir rakam değil. Yani olasılıklar içinde bir rakam olarak duruyor. Enflasyonla ilgili genel anlamda tabloyu böyle gördüğümüzü söyleyebiliriz. Tek haneye ne zaman ulaşacağız? Merkez Bankamızın da tahmini bizim de orta vadeli programdaki çerçevemiz 2026. 2025’te 15’ler civarına düşen bir enflasyon, 2026’da da 8,5 civarında bir enflasyon tahminimiz var. Dolayısıyla Türkiye  kademeli bir şekilde diğer dengelerini de gözeterek enflasyonu orta vadede tek haneli rakamlara düşürme politikalarını oluşturmuş durumda. Bunu da adım adım hayata geçiriyoruz.
 
CARİ AÇIK

En önemli meselelerimizden bir tanesi cari açık meselesi. Açık, AK Parti dönemine de özgü değil. 1950’lili yıllara gidin yine aynı tartışmaları görürsünüz. Bu kalkınmamızın önünde en büyük kısıtlardan bir tanesi de cari açık.
Türkiye ne zaman çok hızlı büyüyse cari açığı da büyüyor. Döviz ihtiyacı artıyor. Bunun getirdiği finansal istikrarsızlıklar oluyor. Derken kalkınma sürecimiz sekteye uğruyor. Dolayısıyla cari açığı ortadan kaldırmak veya çok düşük seviyelere indirmek, kalkınma sürecimizin sürdürülebilirliği açısından çok önemli.
 
O açıdan cari açığı düşürmek de en temel yine perspektiflerimizden biri. Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu bu yatırım, istihdam üretim ve ihracat dedikten sonra dikkat ederseniz hep cari açığı düşürmeye vurgu yapıyor.. Bu da rastgele bir vurgu değil. Gerçekten Türkiye’nin çok temel bir meselesinden bahsediyoruz. Burada, baktığımızda son dönemde önemli bir iyileşme gördüğümüzü söyleyebilirim.2023’ü ve Eylül ayında cari açık değil fazla verdik. 1,9 milyar dolar cari fazla verdik. Haziranda bir fazla vermiştik. İkinci bir ay oldu eylül ayı cari fazla verdiğimiz.
Cari işlemler açığı sadece ticaretten oluşmuyor biliyorsunuz. Ticaret artı hizmetler. İkisini birlikte değerlendirerek bulduğumuz bir rakam. Yılın ilk döneminde cari açığımız yüksekti. Ama seçim sonrası bir dengelenme süreci içine girdiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. Dış ticaret dengesi, cari bahsetmiyorum şimdi. Dış ticaret sadece mal ticaretinden bahsediyorum. İlk beş ayda, 2023’ün  ilk beş ayında 47,1 milyar dolar açık vermişti. Haziran, eylül döneminde ise bu 25,2 milyar dolara geriledi. Yani dış ticaret açığımızda ciddi bir düşüş gerçekleşti. Bu da tabii ki cari açığa yansıyor.
Turizm gayet iyi gidiyor. Bu sene işte 55 milyar dolar gibi bir hedefimiz var. Ve bu bütün bu jeopolitik  olumsuzluklara rağmen bunu gerçekleştirebileceğiz gibi görünüyor. Dolayısıyla hem dış hem ticaret dengemizdeki iyileşme hem de turizmdeki performans cari açığı aşağıya doğru çekiyor. Finansmanında da bir sıkıntı yaşamıyoruz. Rahatlıkla  bu açıkta finansa ediliyor. Yılsonu tahminimiz yüzde dörtler civarında, milli geliri oranına cari açığı kapatmak. Dönem sonunda, 2026’da ise 2’ler  seviyesine düşürmek cari açığı, daha rahat bir şekilde finanse etmek. Dolayısıyla cari açık konusunda da şunu rahatlıkla söyleyebilirim. İzlediğimiz politikalar cari açığı kalkınmanın önünde bir kısıt olmaktan çıkarıcı bir perspektifle devam etmektedir. 
 
İSTİHDAM

İstihdamda Eylül ayında 32 milyon kişiyi aştık. 32,2 milyonu bulduk. Mayıs ayından itibaren tek haneli rakamlarımız devam ediyor. Ve en son 8,9 olarak gerçekleşti. Biz orta vadeli programda 10,1 idi yanlış hatırlamıyorsam tahminimiz. Şu anda onun oldukça gerisindeyiz. Yani iyi bir durumdayız. Orta vadeli programa tahmininden de daha iyi bir durumda olduğumuzu işsizlik açısından söyleyebilirim.

Merkez Bankamızın rezervleri önemli bir finansal gösterge. Burada hakikaten çok iyi bir performans var. Mayıs ayında 98,5 milyar dolar seviyesine gerilemişti rezervlerimiz. En son 17 Kasım itibariyle açıklanan rakam 135 milyar dolar. Dolayısıyla 36,5 milyar dolarlık bir artış var. Seçimde sonrası tarihten bugüne baktığınızda Merkez Bankamızın rezervlerinde 36,5 milyar dolarlık bir artış var.
Daha önceki toplam rezervlere göre bu yüzde 37’lik bir artışı ifade ediyor. Merkez Bankası rezervlerinde yüzde 37 bir artış gerçekleşti.
Tabii izlenen politikalar, siyasi belirsizliklerin ortadan kalkması, başta bahsettiğim izlenen yeni politikalarla birlikte rezervlerimizde çok ciddi bir iyileşme olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim.

Soru: bu hangi dönemi kapsıyor?

98,5 milyar dolar yüzde 37 artışla 135 milyar dolara ulaşmış durumda.
Kur Korumalı Mevduat, yine finansal açıdan önemli bir  takip edilen gösterge. Ağustos ayı itibariyle bunun pik yaptığını gördük. 3 trilyon 408 milyar dolar  seviyesine kadar yükselmişti kur korumalı mevduat. İzlenen politikalarla alınan tedbirlerle birlikte 17 Kasım haftası itibariyle, hesaplarda toplam 640 milyar  Türk liralık bir eksilme oldu kur korumalı mevduatta.

Şu an geldiğimiz rakam 2 trilyon 768 milyar TL. Burada da gerçekten büyük bir performans olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kur korumalı mevduatta ciddi bir düşüş var.

Her enstrümanı zamanına yerine göre değerlendirmek gerekir. O gün için bir ihtiyaçtı. Ve görevini ifa etti. Şimdi farklı bir çerçevede devam ediyoruz. Yani o gün yanlıştı diye ben düşünmüyorum doğrusu. Günün ihtiyaçlarına bakmak lazım. O günün şartlarına bakmak lazım. Kur koruma bir mevduat o gün devreye girmemiş olsa kamu, yaşayacağımız kur şokunun getireceği maliyeti düşündüğünüz zaman, buraya ödediğimiz maliyet ondan çok daha düşük. Ama bir yere kadar bu araçlar. Zaten ortaya konurken de dikkat ederseniz kanunu düzenlemeyi biz geçici yaptık o dönem. Kalıcı bir mekanizma olarak hiçbir zaman bu görülmedi zaten.

Kanunu düzenlemesi de geçici bir geçici düzenleme, tarihli bir düzenleme olarak yapıldı. Bir miktar uzatıldı. Şimdi de böyle aniden sona erdirme gibi bir yaklaşımımız yok. Ama belli bir ölçeği de aşmasını istemiyoruz tabii ki. Bunun getireceği başka bir takım sıkıntılar var. Dolayısıyla kur korumalı mevduat görevini yaptı. Şimdi aşamalı bir şekilde buradan çıkıyoruz. Çıkarken de tabii finansal istikrarsızlığa yol açmadan döviz kuru piyasalarında sorunlara yol açmadan bunu yapıyoruz.
Rezerv biriktirmemiş olsaydık bu kadar, başka bir takım politikalar TL’yi cazip hale getirici politikalar izlememiş olsaydık, kur korumalı mevduattan çıkış böyle istikrarlı gerçekleşmezdi.

Şu anda hem bunu yapıyoruz hem de dediğim gibi makro  politikalarımızı izliyoruz. Geldiğimiz yer önemli diye düşünüyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı yardımcım torba yasada bir madde var. Evet. Kur korumalı mevduat şirketler tarafından kullanan kurumlar vergisi istisnasında süre uzuyor. Bu aslında fiilen  o taraf için kur korumalı mevduatta süreyi uzatıyor. Ama bireysellerle ilgili bir hüküm yok ve orada da 31/12/ 2023 diye biliyoruz biz. 
Şu anda şöyle, bireysellerde öyle bir vergisel boyut olmadığı için o vergisel boyut yani. Şirketlerin dövizlerini bu tarafa TL’ye çevirip tutanlar için bir teşvik mekanizması, onu bir süre uzatıyoruz. Bireysellerde öyle bir vergisel durum söz konusu değil ama genel yaklaşımımızı söylüyorum.

Ani bir şekilde kur koruma mevduatı bitirme gibi bir perspektifimiz kesinlikle yok. İşte burada gördüğünüz gibi aşamalı bir şekilde bu mekanizmayı kullanıyoruz. Bu mekanizma şey de olabilir. Küçük bir daha küçük ölçekli, kamuya risk oluşturmayan bir şekilde finansal sistemimiz içinde her zaman bir enstrüman olarak da düşünülebilir. Yani bu kur korunalı mevduat dediğimiz hadise belli insanların tercih ettiği diğerleriyle mukayeseli olarak belli bir ölçekte bir mekanizma olarak da her zaman düşünülebilir.
Yani bu kötü bir mekanizma değil. Sağladığı belli şartlarda bir esneklik sağladığını da gördük, yaşadık. Ama burada geldiğimiz ölçek tabii ki arzu etmediğimiz bir ölçekte onu aşağıya doğru düşürüyoruz. Belli bir seviyeye kadar da bu devam edecektir.

Öyle bir kaç milyar öyle bir hesabımız ıbir şey var da ifade edemem doğrusu.
 Finansal sistemin kendi içinde diyelim bir enstrüman olabilir, kamunun  yükümlülük üstlenmediği, finansal sistemin kendi içinde kullandığı bir enstrüman olarak her zaman olabilir. Bankacılık sektörü, finans sektörü bunu bir enstrüman olarak kullanmak istiyorsa her zaman kullanabilir. Yani bu  sonuçta müdilere, hesap kayıtlarına sunulan bir alternatif.

Ama çok ağırlıklı hale geldiği zaman daha çok tartışma oluşturuyor. Yoksa yani tamamen hani böyle bir enstrüman olmasın gibi bir şeyi ben doğru  bulmuyorum
Yani finansal kesim kendi içinde, kendi sorumluluklarını taşıyarak böyle bir enstrümanı devam ettirmek istiyorsa bu da olabilmeli diye düşünüyorum.
Diğer taraftan  bu dönemde kredilerde reel kesim bir desteklemeye devam ettik mi etmedik mi? Bir takım rakamlar da vermek isterim. Yine Mayıs’la mukayese ettiğimizde, Mayıs ayında toplam kredi hacmi bankacılık sektöründe 9 trilyon 129 milyar lira. 17 Kasım itibariyle bu rakam 11 trilyon 107 milyar lira seviyesine yükselmiş. Sadece TL cinsinden işletmelere kullandırılan net kredi toplamı seçimden bu yana 498 milyar tl.Yani yaklaşık 500 milyar TL işletmelere kredi kullandırılmış.
Bu miktarın yaklaşık yine 189 milyar lirası, doğrudan kobilere kullandırılmış. Yani işletmelere, kobilere kredi kullandırmaya bankacılık sistemimiz devam ediyor.
Ha maliyetlerini tartışabilirsiniz. Daha mı yüksek, daha mı düşük? Ama kredi kullandırılması süreci devam ediyor.
Bu süreçte bankacılarımızın durumu nasıl diye soracak olursanız bunu da en iyi sermaye yeterlik rasyosuyla ölçüyoruz. Biliyorsunuz bu finansal süreçlerde bankaların istikrarı yapısı çok önemli. Sermaye yeterlik rasyosu %18,5 şu anda Türkiye’de. Yasal zorunluluk %8. Basel kriterlerine baktığınızda yüzde 8 sekiz ama bizde yüzde 18,5.
 Dolayısıyla sermayesi oldukça yeterli bir bankacılık sistemimiz var, güçlü bir bankacılık sistemimiz var. Takip tahsili gecikmiş alacaklar seviyesi de yüzde 1,5 gibi oldukça düşük bir seviyede. Dolayısıyla bankacılık sektörümüz de, finans sektörümüz de bir istikrar var.
Bütün bu çalışmaların sonucunda bir taraftan da bütçede biliyorsunuz. Deprem sonrası büyük bir mali yükle karşı karşıya kaldık. O yükü azaltmak için bir takım tedbirler aldık. Orta vadeli programı daha hazırlamadan  daha doğrusu toplumla paylaşmadan tedbirlerimizi  hayata geçirdik ve sağlam bir zemin oluşturduk orta vadeli program için.
Bütçe açıklarımız olabildiğince kontrol altında tutacak bir perspektif oluşturduk. Bu yıl ve gelecek yıl 6,4 gibi bir oranda bütçe açığımızın milli geliri oranı. Depreme rağmen bunu başardık.

BÜTÇEDE DEPREM MALİYETİ

Deprem etkisi bu yıl yüzde 3 civarında yani bu 6,4 dediğimiz açığın 3’ü, tek başına deprem harcamalarından kaynaklanıyor. Diğer taraftan gelecek yıl ki 6,4’ün de 2,5’i deprem harcamalarından kaynaklanıyor. Ondan sonraki yıllar düşerek gidiyor. Yani bu yıl ve gelecek yıl bütçe açığımız bir miktar yüksek. Bunun sebebi deprem açığı. Bu da tek seferlik bir açık, yapısal bir bozulmaya yol açmıyor. Bütçede hani bazı kalemler vardır ki bir yaparsınız uzun yıllar bütçeyi  olumsuz etkiler.
Deprem harcamaları öyle değil. Bir iki yıl ağırlıklı, dört beş yılda tamamlanacak şekilde gidiyoruz ve yapısal bir bozulmaya yol açmıyor. İkinci bir tarafı deprem harcamalarının, yatırım niteliğinde harcamalar, deprem harcamaları. Cari nitelikte değil, büyük bir kısmı yatırım niteliğinde. Konut yapıyoruz, alt yapıyı inşa ediyoruz, ticaretin alt yapısına yatırım yapıyoruz. Bütün bunlar aslında bölgenin ve ülkenin ekonomisine de bir yatırım bir taraftan. Yani gelecek açısından da daha güçlü bir zemin oluşturucu yatırımlar. Dolayısıyla bütçemizde aldığımız tedbirlerle riskleri azalttık. Az önce bahsettim, rezervlerimizi arttırdık. Finansal göstergelerde iyileşmeler, KKM başta olmak üzere iyileşmeler sağladık. Bütün bunların sonucunda siyasi güven ve istikrar ikliminde CDS primlerinin de önemli oranda gerilediğini görüyoruz. CDS dediğimiz Türkiye’nin beş yıllık risk primi. 2002 yılında en yüksek seviyeyi görmüşüz burada. 816’lara kadar yükselmiş. Mayıs ayına geldiğimizde 700 yüz civarında bir rakamdaydı bu. 2023 Kasım itibarıyla 350 baz puanın altını gördük. 339 tam rakam söyleyecek olursak 23 Kasım’daki rakam.  Bu önemli bir düşüş. Bunun anlamı ne arkadaşlar? Şu Türkiye olarak veya şirketler olarak yurt dışından borçlanırken bir faiz oranına bu risk primi ilave edilerek size bir maliyet oluşturuluyor. Dolayısıyla CDS’in düşmesi Türkiye’nin dışarıdan kaynak kullanımında çok daha elverişli şartlarda daha geniş imkanlara ve daha ucuz maliyetle ulaşmasını sağlıyor. Bu anlamda kıymetli, CDS dediğim gibi önemli oranda düştü. Daha da düşürmek için tabii ki bir gayret içinde olacağız. Borsa İstanbul yine finansal asistan baktığınızda Mayıs’ta 4768’miş 29 Mayıs itibariyle. 8500’lere kadar yükseldi bu dönem. Ama son dönem bu jeopolitik risklerin de etkisiyle bir miktar geriledi ama buna rağmen 24 Kasım’da 7959 puan. Yine aşağı yukarı 8000’ler seviyesinde bir borsa ve ciddi anlamda bir artış yaşadığımızı da görüyoruz.

KAMU VE REEL KESİMİN BORÇLULUK DURUMU

Real kesimin borçluluk durumlarına baktığımız zaman, kamu olarak borçluluk durumumuz oldukça iyi vaziyette. Yani geçen yıl yüzde 32’ler civarında kamu borç stoğunun milli gelire oranının AB tanımlarıyla  karşılığı yüzde 32. Avrupa Birliği’nde bu rakam çok daha yüksek.  Türkiye bu anlamda  borçluluk rakamları açısından hakikaten iyi bir durumda. 2023’ün ikinci çeyreğinde yüzde 34 seviyesinde bizim rakamımız. AB ülkelerinde birinci çeyrek rakamı var. Yüzde 84 civarında. Yani kamu borcunun milli gelire oranı bizde yüzde 34’lerdi. Avrupa Birliği’nde yüzde 84’lerde. Maastrich Kriteri bu biliyorsunuz. Normalde 60’ın altında olması lazım. Real kesimde de borçluluk oranımız dünyaya göre iyi durumda.  Bizim reel sektörümüzün gayri safi borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranı yüzde 56  seviyesinde.  Avro bölgesinde bu yüzde yüzün üzerinde. Dolayısıyla borçluluk seviyeleri olarak da Türkiye belli bir yerde, hane halkı borçlarında daha düşük seviyelerdeyiz. dolayısıyla Türkiye’nin finansal göstergeler açısından da önemli bir performans ortaya koyduğunu söyleyebilirim. Son dönemde TL maliyetlerindeki yükselmeyle birlikte başka bazı tedbirleri de tartışıyoruz. Az önce söyledim. Bir taraftan TL’yi cazip hale getiriyoruz. Bir taraftan da yatırımı, üretimi, ihracatı korumaya, sosyal refayı korumaya çalışıyoruz. İkisini aynı anda düşünüyoruz. Bu çerçevede en önemli inisiyatiflerimizden bir bir tanesi YTAK denen kredilerin  yeniden ve yeni bir çerçeveyle devreye alınması olacak. bunu uzun süredir çalışıyorduk. Ekonomik Koordinasyon Kurulu’nda birkaç defa değerlendirdik. Çeşitli kurumlarımız bu konuda teknik hazırlıklar yaptılar. Merkez Bankamızla Sanayi Bakanlığımız başta olmak üzere strateji bütçe başkanlığımızın yine katkısıyla Ticaret Bakanlığımız bütün Hazine Maliye Bakanlığımız hep birlikte bir çalışma sergilendi. Ama odağında Sanayi Bakanlığımız ve Merkez Bankamız var. Çerçevemiz şu; Türkiye’yi ileriye taşıyacak, cari açığını düşürecek, teknolojik seviyesini yükseltecek, stratejik yatırımlara elverişli şartlarda ve uzun vadeli kredi sağlamak. Özellikle bu artan  finansal maliyetlerin uzun vadeli stratejik yatırımlarımızı caydırmaması için bir çerçeve oluşturduk. En az bir milyar lira değerinde olması gerekiyor bu yatırımların. Ve belli özelliklere sahip olması gerekiyor. Böyle olunca faiz oranları yüzde 15 ile 30 arasında bir  rakam olacak. En iyi diyelim bütün kriterleri tutturan projelerde yüzde 15’e kadar faizleri düşürme imkanı olacak. Yatırımlara bu stratejik yatırımlara önemli bir güç vermiş olacak. Bunun tebliğini Sanayi Bakanlığımız yayınladı. Merkez Bankamız da kendi düzenlemelerini yapıyor. Dolayısıyla daha detaylı bir şekilde Merkez Bankamız bunları inşallah kamuoyuyla paylaşacak. ilk etapta 100 milyar, orta vadede 300 milyar liralık bir Merkez Bankası kaynağı bu çerçevede kullanılmış olacak. Cari açığı düşürüme perspektifi aynı zamanda makro istikrarımıza da güç verecek. Dolayısıyla bu YTAK’ı yapacağız. İkinci bir şey merkez bankamızın üzerinde çalıştığı toplumsal kredi notu dediğimiz bir hadise. bu da önemli. Merkez Bankası Başkanımız mutlaka toplumu daha detaylı bilgilendirecektir. Belli alanlara kredi veren bankaları düzenlemelerle teşvik etme meselesi. Bu konuda da bir çalışma yürütülüyor. Batı’da bu tür uygulamalar var. Şöyle diyelim ki teknolojik yatırımlara siz daha fazla kredi verilmesini istiyorsunuz veya sosyal bir takım konulara da sosyal açıdan önemli gördüğünüz bir takım işlere daha fazla kredi sağlanmasını istiyorsunuz. Bankacılık sistemi kanalıyla. Bunu yapan bankaların karşılık oranlarını ayarlayabiliyorsunuz. Büyüme performanslarına daha fazla esneklik sağlayabiliyorsunuz. Yaptığınız düzenlemelerle tabii objektif bir şekilde ölçerek bu çalışmayı Merkez Bankamız, Bankacılar Birliği’yle bankalarla birlikte yürütüyor. Ve önümüzdeki dönemde inşallah dediğim gibi detayları netleştikçe paylaşılacak. Ben bunu çok önemli görüyorum doğrusu. Bankacılık finans sisteminin daha verimli olarak kaynakları kanalize etmesine destek olacaktır. Makro politika olarak bakarsanız da cari açığı biz nasıl düşüreceğiz? Bir tasarruf oranlarımızı arttıracağız. İki, artan tasarrufları doğru alanlara kanalize edeceğiz. İşte bu toplumsal kredi notu dediğimiz hadise  tasarrufların doğru alanlara kanalize edilmesinde önemli bir mekanizma olarak görev yapacaktır. Bunlar  sabit alanlar olmak zorunda da değil. Dönemsel olarak da yapılabiliyor. Bu diyelim ki bu yıl için şu şu konular diyebilirsiniz. Gelecek yıl bunu revize edip başka konuları gündeme getirebilirsiniz. Böyle hani ilelebet bir alan belirledim, hep bu alan gibi de bakmayın. Bankacılık sistemiyle birlikte bu tür çalışmalar mümkün. Ben bu açıdan da Merkez Bankamızı tebrik ediyorum. Hakikaten önemli bir çalışma. Bunu çok yakından da takip ettiğimizi belirtmek isterim. 

TROY KART KONUSU

Diğer bir konu, Merkez Bankamızın yine üzerinde çalıştığı bu Troy kart konusu. Troy dediğimiz, Türkiye’nin ödeme sistemi biliyorsunuz. . Bu troy kartta uzun zamandır Merkez Bankamızın çalıştığı bir konu yüzde 51’i Merkez Bankası’nın troy kartın. Geriye kalan yüzde 49 da ağırlıklı kamu bankaları olmak üzere 13 bankamıza ait. Bu ödeme sistemleriyle yurt dışına giden kaynak 500 milyon dolar civarında her yıl.  bu da bize indirimli fiyat uyguladıkları halde. Yani onlar uygulanmasa indirimli fiyatlar çok daha büyük maliyetler olacak. Dolayısıyla bu Troykart gibi yerli milli ödeme sistemlerinin devreye girmesi yine cari açık perspektifiyle ülkemizde bu kaynakların kalması açısından önemli. Son dönemlerde de bir hızlı gelişim görüyoruz doğrusu bu Troy Kart’ta. Önümüzdeki dönemde inşallah daha da artar. Bu tür bir takım  açılımları da gerçekleştiriyoruz. Yine ihracatçıyı önemsiyoruz. Az önce bahsetmiştim başlangıçta. Bütün bunları yaparken yatırım, ihracat, istihdam bunları gözeterek yapacağız diye konuşmuştum Cumhurbaşkanımızın çizdiği perspektifte.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.